Eski bir batıl inancın söylediğine göre adı asla bir tiyatroda dahi anılmaması gereken çok güçlü bir oyun var. Cadılıkla başlayıp kopmuş kanlı kellelerle biten. Bilmecelerle, kehanetlerle, kabus imgelemleriyle ve bir sürü acımasız cinayetle dolu bir oyun. William Shakespeare’in kimi zaman “İskoç Oyunu” ya da “Macbeth’in Trajedisi” diye anılan oyunu. İlk kez Londra’daki Globe Tiyatrosu’nda 1606’da sahnelenen Macbeth, Shakespeare’in en kısa trajedisi. Aynı zamanda en çok olay içerenlerinden de bir tanesi. 5 perdelik oyunda tahtı çalan, dehşetle hüküm süren ve kanlı bir sona kavuşan İskoç bir soylunun hikâyesini anlatıyor.
Macbeth, kelimenin tam anlamıyla bir gümbürtüyle perdesini açar. Gök gürler ve üç cadı belirir. Macbeth isminde, soylu bir İskoç savaş kahramanını aradıklarını söylerler ve sonra çivisi çıkmış bir dünyayı öngören bir lanet okuyarak uçarlar. “İyi kötüdür, kötü de iyi. Uçalım sisli havada, puslu havada.” Daha sonra görüldüğü üzere, Macbeth’i ve soylu Banquo’yu bulurlar. “Selam Macbeth! Selam geleceğin hükümdarı!” diye kehanette bulunurlar. “Kral mı?” diye düşünür Macbeth. Ancak tacı elde etmesi için ne yapması gerekir? Macbeth ve eşi Lady Macbeth, kısa sürede bir dizi cinayet, yalan ve ihanet dolu planlar yaparlar. Peşi sıra gelen kan gölünde, Shakespeare izleyicilere İngiliz edebiyatındaki en hatırlanmaya değer paragrafları verir. “Çık, uğursuz leke! Çık, diyorum!” diye ağlar kurbanlarının kanını ellerinden silemeyeceğini düşünen Lady Macbeth. Onun suça olan takıntısı, oyun boyunca işlenen birçok temadan biridir. Gücü kötüye kullanma, bitmeyen şiddet ve ihanet döngüsü, siyasi çatışmaya kafa tutmaya olan evrensel yatkınlık temalarının yanında.