İkinci Dünya Savaşının sonlarına doğru politika dünyasının en ünlü ismi ve büyük harbin bir numaralı siması olan İngiltere Başbakanı Sir Winston Churchill zatürree hastalığına yakalandığı zaman dünyada hemen herkes onun hayatından ümidi kesmişti. Zatürreeyi atlatabilenlerin sayısı o ana kadar parmakla sayılacak kadar azdı. Bu hastalıktan kurtulmak, mucizeye yakın bir şans işiydi. O sıralarda tıp aleminin bile henüz doğru dürüst tanıyamadığı bir ilaç ilk defa olarak bu büyük devlet adamına tatbik edildi ve Sir Winston Churchill, hayli ilerlemiş bir yaşında yakalandığı zatürree hastalığından bu ilaç sayesinde kurtuldu. Bu harika ilacı bütün dünya bu yüzden ”Churchill’i kurtaran ilaç” olarak tanıdı ilk. ”Churchill’i kurtaran ilaç” tıbbın yeni bir harika buluşu değildi. Hayli eski bir maziye dayanıyordu bu buluş. Ancak Sir Winston Churchill’in en büyük şansı, bu ilacın kullanılabilir hale gelişinin henüz pek yeni oluşuydu.
Tıp dünyası, mikroskobun icadıyla hastalıklar üzerinde kesin bilgilere sahip olurken, verem, difteri, kolera ve zatürreenin bakterilerin doğurduğu hastalıklar olduğunu tespit etmişti. Alman tıp bilgini Dr. Paul Ehrlich, 1904 yılında bunlara yeni bir katkıda bulunmuş ve ”Kırmızı Tripan” adı verilen boya maddesinin uyku hastalığını meydana getiren bakteriler olduğunu ortaya çıkarmıştı. Ancak, tıp ilmi çok uzun yıllar bu bakterilere karşı savaşta, onlara karşı aciz kalmıştı ne çare ki. 1934 yılında bu yolda ümit verici bir ışık belirmişti ilk kez. Yine bir Alman tıp bilgini olan Dr. Gerhard Domagh, septisemiye iyi gelen bir ilaç olan ”Sülfamid”i bulmuştu. Doktor Gerhard Domagh’ın bu büyük buluşu dahi insanlık için hayati öneme haiz bir keşif olmuştu. ”Sülfamid” in bulunuşundan dört yıl önce, 1928 yılında İngilizler pek önemli bir gerçeği ortaya çıkarmışlardı. İskoçyalı Sir Alexander Fleming, ”Stafilokok” adı verilen bakterileri üretmek üzere hazırladığı kültürün üzerinde yeşilimsi gri renkte bir küf tabakasının kaplı olduğunu gördüğü zaman çok üzülmüş ve bu yüzden laboratuvarın temizlik işlerinde çalışan personeli, kültürü yerinden oynatıp bozdukları için hayli haşlamıştı da.
Ancak Sir Fleming, bu küf tabakasının neden ve nasıl meydana geldiğini de araştırmaktan kendini alamadı. Bunları mikroskop altında incelediğinde bakterilerin yok olduğunu ve bunların yerine küf tabakasının meydana gelmiş bulunduğunu gördü. Sonra, hasıl olan bu küf tabakasını dikkatle inceledi. Bunların incecik, iplik-iplik duran küf lifleri olduğunu gördü. Bir diş fırçasının kıllarını andıran bu küflere latince fırça anlamına gelen ”Penisilyum” adını verdi. Bu ”Penisilyum” bakterileri yok edici tıp aleminde başla başına çığır açacak pek önemli bir buluştu. Sir Alexander Fleming, bu küfün sayesinde bakterilerin yok edilebileceğini dolasıyla bakterilerin sebep olduğu hastalıklarda bunu gayet olumlu bir sonuç vereceğini tespit etmişti. Ancak bunun tıpta ilaç olarak kullanılacak hale getirilmesi için gerekli saf penisilyumu elde etmek öylesine zordu ki, ünlü bilgin bunu başaramadı. Fakat yine de bunu ilk bulan kişi olarak adını tıp tarihine altın harflerle yazdırdı.
İngilizler Sir Alexander Fleming’in açtığı bu yoldan uzun yıllar ısrarla yürüdüler. Ancak on üç yıl sonra tıp bilgini Sir Howard Florey bunu başardı. Sir Florey, Oxfrod’daki laboratuvarında ve meydana getirdiği preparatlarla bu güçlüğü yendi. Tıpta insanlığın hizmetinde kullanılacak ”Penisilin”i üretmeyi başardı. Ünlü politikacı Sir Winston Churchill’i zatürreeden kurtaran harika ilaç da bu oldu. Sir Howard Florey, Oxford’daki laboratuvarında bu preparatı peynirin küfünden elde etmişti. Bu yüzden ”Penisilin” halk arasında ”Peynir Küfü” adıyla da anılmaya başladı. Sir Alexander Fleming’in bulduğu, Sir Howard Florey’in geliştirdiği ”Penisilin” üzerinde bir diğer İngiliz bilgini olan Ernst Chain de olumlu çalışmalarda bulundu. Tıp bilginlerinin bu konuda yaptıkları çalışmalar bundan sonra çorap söküğü gibi gitti. ”Harika İlaçlar” topluluğu birdenbire alabildiğine bir gelişme kaydetti. Bunun sonucu olarak ”Streptomisin” ”Oremisin” ”Kloromisetin” gibi harika ilaçlar birbirini takip etti.
Tıp ilimi bütün bu harika ilaçları ”Mikrop öldüren” anlamına gelen ”Antibiyotik” ismi altında topladı. Vücudun içindeki ya da dışındaki bakterilerin zararlı etkilerini sınırlayan veya tamamen ortadan kaldıran ”Antibiyotik” ler sayesinde bakterilerin sebep olduğu bütün hastalıklara karşı mutlak zafer elde edilmiş oldu. Yüzlerce seneden beri insanlığın başına ”Amansız” birer hastalık olarak bela kesilen verem, difteri, kolera ve zatürreenin bu sayede önü alındı ve insanlık ”Antibiyotik”ler sayesinde en amansız düşmanı olan hastalıklardan kurtulma imkanını buldu.