Dünyanın tanıdığı en büyük filozoflardan biri, belki de birincisi olan, bizim Sinoplu Diyojen, hayatta sadece üç şeye sahipti: İçinde oturduğu fıçı, gündüz bile elinden eksik etmediği feneri ve belinden asılı duran çanağı. Fıçısında otururken, başı ucuna gelip dikilen koca cihangir Büyük İskender, pek methini işittiği bu büyük filozofa mağrur bir eda içinde ”Dile benden ne dilersen” diye sorduğu zaman, koca Diyojen başını kaldırıp bakmaya bile lüzum görmeden, çok daha mağrur bir eda içinde şu cevabı vermişti: ”Gölge etme başka ihsan istemem”. Büyük İskender gibi mağrur bir cihangire ”Şayet Büyük İskender olmasaydım, mutlaka Diyojen olmak isterdim” dedirtecek kadar engin bir insan olan koca filozof, güpe gündüz, elinde fenerle etrafa bakınarak dolaştığını görüp ne aradığını soranlara ”Adam arıyorum” cevabını vermiş ve ondan sonra da bir daha hiç kimse bu feneri neden yanından eksik etmediğini soracak cesareti kendinden bulamamıştı. Günün birinde, su içmek için dere kenarına gittiğinde, bir çobanın avucu ile su içtiğini görünce, elindeki çanağı ”Anladım ki buna da lüzum yokmuş” diyerek fırlatıp atmıştı koca Diyojen.
Vakıa koca filozof, suyun elle de içilebileceğini gördüğü zaman çanağın da lüzumsuz olduğunu anlamıştı amma, yine de çanak-çömlek insanlığın uygarlık yolundaki en büyük ve en önemli ihtiyaç ve buluşlarından biriydi şüphesiz. Dünyamız henüz taş devrini yaşarken ve ateşin insan yaşantısına yeni karıştığı zamanlarda, ilk insanlardan biri yağmurlu ve rüzgarlı bir havada ateş yakarken ortaya yığdığı ağaç parçalarının etrafını yerdeki çamurdan yaptığı bir setle kapatmak istemişti. Bu çamurdan yapılma setin, içinde yanan ateşin tesiriyle gayet sert bir şekil aldığını gören o isimsiz dahinin zihinde büyük bir buluşun şimşeği çakıvermişti o anda. Killi çamurdan, altı kapalı, üstü açık ve etrafı yüksek bir takım şekiller yaparak bunu ateşte iyice pişirip sertleştirdiği anda dünya yüzünde ilk çanak ve çömlekler ortaya çıkmıştı. Bunların içine su doldurdu önce insanoğlu ve suyun akıp gitmediğini gördü. Sonra zekasını çalıştırdı biraz daha. Ateş yakıp üzerinde zorlukla pişirmeye çalıştığı av etlerini bunların içine koyarak ateş üzerine koymayı denedi. Elde ettiği sonuç son derece olumlu oldu. Sonra bu kapların içinde ilk suyu elde etti, bu sıcak suyun içinde yine av etlerini pişirmeyi denedi. O güne kadar yediği etlerin çok daha büyük bir lezzete büründüğünü gördü.
Bu harika buluş sayesinde yeni yeni yemek çeşitleri bulup ortaya çıkardı insanoğlu. Pişmiş etin yanına önceleri çeşitli bitkiler ekledi, sonra sebzeleri buldu o ucu bucağı olmayan toprakların üzerindeki yeşilliklerin arasında ve onları da bunların içinde pişirdi. Sonra pirinci buldu, onu haşladı. Sıcak suyun içine kattığı sebzeleri o sıcak suyla beraber de yiyebileceğini düşündüğü anda ilk çorbayı da bulmuş oldu.