Adaleli bir kolun üzerindeki bir gemi çıpası, dolgun bir pazıdaki yarı çıplak bir dansöz resmi, geniş bir göğsü kaplayan bir yelkenli veya upuzun kuyruklu kocaman bir kuş tasviri, omuz başında bir okun delip geçtiği kalp resminin üzerine yazılı kadın isimleri .. Genellikle denizcilerin güneşle kavrulmuş, tuzlu su ile yoğrulmuş levent vücutlarını kaplayan vazgeçilmez süslerdir bunlar. Mavi renkli bu resim ve şekillere kısaca ” Dövme” der, geçeriz. Yapılan araştırmalar, insanların vücutlarını bu ”Dövme”lerle süslemeleri adetinin milattan çok önceki yıllara kadar uzadığı göstermektedir. Asurlular’ın dahi vücutlarına böyle şekiller işlettikleri bilinir. ”Dövme” insan vücudu üzerinde önceleri bir süs vesilesi olarak değil de dinsel bir inancın etkisiyle yer almıştır. Totemlere tapan ve bir takım hürafelerin etkisi altında bulunan insanlar vücutlarına işlettikleri buna benzer şekillerle mabutlara hoş görüneceklerine ve öldükleri zaman ruhlarının bu sayede rahata kavuşacağına inanırlardı. Zamanla insanların bu inançları değişti fakat dövmelerin vücutlarında ki yeri değişmedi; bu kez dövmeler vücutlar için birer süs oldu.
Ünlü bilgin Charles Darwin, ”Kuzey kutbundan, Güney kutbuna kadar bütün dünyayı dolaşsanız, vücudunda dövme yaptırmayan insanların bulunduğu bir ülkeye rastlayamazsınız” der ki, bu görüşünde tamamen haklıdır. Yüzyıllar boyu, Eskimolar da, Afrika’nın balta girmemiş ormanlarında yaşayan vahşiler de, modern ülkelerin entellektüel kişileri de vücutlarına bu süsleri işletmekten zevk duymuşlardır. Dövmeler dünyanın bazı bölgelerinde çok büyük önem ve değer taşır. Örneğin, Yeni Gine’de vücudunda dövme bulunmayan kızlar henüz gelinlik çağa gelmemiş sayılırlar ve vücudunda dövme bulunmayan bir kız, kaç yaşına gelir gelsin evlenemez.. Güney Amerika’nın bazı bölgelerinde yaşayan yerli kabilelerde ise dövme kadının güzelliğidir. Dövme izlerini taşımayan bir kadın asla ve asla güzel sayılmaz. Eski çağlarda dövmeler hastalıklara karşı bir koruyucu tedbir değeri de taşımaktaydı. On birinci yüzyılda ise Avrupa’da dövme, uygunsuz kadınların yüz ve vücutlarına vurulan bir ahlaksızlık damgası oldu.
İngiltere Kralı VII. Edward, Japonya’ya yaptığı resmi bir ziyaret sırasında, oralarda pek yaygın olan dövmeciliği yakından görmüş ve hem vücutlara işlenen bu süsten hoşlandığından hem de Japonya ile bir yakınlık ifadesi olarak vücuduna bir Japon ejderi resmini dövdürmüştü. Kral VII. Edward, vücudunda bir dövme resmi ile İngiltere’ye döndükten sonra bu özellikle saraya yakın çevreler arasında salgın bir hal alıvermişti. Asil tabakadan başlayan bu salgın kısa bir zamanda halk tabakasına kadar yayılmış ve On dokuzuncu yüzyılın sonlarında İngiltere Adeta bir ”Dövmeli insanlar ülkesi” halini almıştı. İngiltereyi saran bu ”Dövme salgını” sırasında Profesör Burchett’in kurduğu müessese dünya çapında bir isim yapmıştı. Dünyanın en iyi dövmecilerin den biri olan bu ünlü profesörün müşterilerinden genellikle lordlar, bankerler, doktorlar, tüccarlar, hukukçular ve kısaca İngiltere’nin en ünlü ve en soylu kişileri teşkil etmişti. Profesör Burchett’in işlediği sanat eseri hüviyetini haiz dövmelerle İngiltere bu alanda Japonya’dan sonra ikinci sırayı almıştı.
Dövme, deriyi iğne ile delip altına çeşitli sıvı maddelerin zerk edilmesiyle yapılmaktadır. Bu maddeler arasında domuz ya da balık ödüis karası, susam yağı bulunduğu gibi, esasını barut tozu teşkil etmektedir. Barut tozunun yanı sıra çeşitli renklerdeki çini mürekkepleri de iğne ile delinmek suretiyle çizilen resimlerin deri altına renklendirilmesine yaramaktadır. İğne ile deri üzerinde nakış yapmaya benzeyen dövmeciliğin kolay bir şey olmadığını muhakkaktır. En usta eller büyük bir renkli dövmeyi en çabuk üç saatin içinde ortaya çıkarmaktadırlar.
