Milattan 600 yıl kadar önce Milet’te yaşamış olan Yunan bilgin Thales, yünle sürtüp ovduğu kehribarın, bazı cisimleri kendisine çekmee hassasına büründüğüne şahit olmuştu. Ancak bunun neden ileri geldiğini bir türlü anlayamadı Thales. Yalnız Miletli Thales değil, iki bin yılı aşkın bir süre içinde bu dünyaya gelip geçen hiçbir fert bunun sebebini çözemedi aslında ve kehribarın bu özelliğini kabul ile iktifa etmek zorunda kaldı herkes. Nihayet 1600 yılında, İngiliz hekimi Gilbert bu konunun üzerinde tekrar durdu, uzun araştırmalardan sonra kehribarın yünlü kumaşa sürtünmesinden doğan çekme gücünün sırrını çözmeyi başardı. Doktor Gilbert, bu çekme gücünün başlı başına bir tabiat kuvvetinden ileri geldiğini tespit ederken bu kuvvete, kehribarın Yunanca adı olan ”Elektron”dan ilhamla ”Elektrik” adını verdi. Doktor Gilbert, bu konuda yaptığı devamlı deneylerle bütün dünya bilginlerinin dikkatlerini kendisinin tanıttığı ve ”Elektrik” adını verdiği bu yeni enerji alanına doğru çekmeye çalıştı.
Tam 63 yıl sonra, 1663 yılında Magdeburglu Alman bilgini Otto Von Guericke, mekanik gücü elektrik gücüne çeviren ilk aleti ortaya çıkarmayı başardı. Bu, döndükçe sürtünmeden mütevellit elektrik üreten bir kükürt küresi idi. Böylelikle insanoğlu 1663 yılında ilk elektriği kendi eliyle elde etmiş oluyordu. Miletli Thales’in açtığı ve Doktor Gilbert’in gösterdiği yol nihayet başarıya ulaşmıştı. Alman bilgini Otto Von Guericke’nin açtığı bu yoldan diğer bilim adamları da yürüdüler. Bologna Üniversitesi Tıp Fakültesi profesörlerinden Dr. Luigi Galvani, kurbağalar üzerinde tıbbi bir araştırma yaparken, bir kurbağa bacağının, anatomi neşteri değdiği andan büyük bir refleks ile geri çekildiğini gördü. Anatomi neşterinin sürtünme sonucu elektriklenmiş olduğunu düşünen Luigi Galvani bu konunun üzerine önemle eğildi. Birbirine telle bağlanmış iki ayrı maden parçasının kurbağa bacağının adalesi ile açık sinirine dokunduğu anda hayvanda titremeler meydana geldiğini gördükten sonra bu konuda zerrece şüphesi kalmadı. Luigi Galvani bu sonuca varırken, canlıların vücutlarında bir elektrik gücünün gizli bulunduğunu ve bu gücün dokulardan geldiği esasını da tespit etmişti. Böylelikle elektrik konusunda yeni bir merhale daha açılmış oluyordu.
Yine İtalya’daki Pavia Üniversitesinin fizik profesörü olan Alessandro Volta, Doktor Galvani’nin buluşlarının ışığı altında bu konuda incelemelere devam etti ve 1800 yılında, ”Galvanik Volta Sütunu” adını verdiği buluşunu ortaya çıkardı. Sıra sıra bakır ve çinko plakaları kükürt asidine batırılmış bezlerle birbirlerinden ayıran Profesör Volta, en baştaki plaka ile sondaki çinko plakayı iletken bir telle birbirine bağlandığı anda ortaya elektrik akımının çıktığını heyecanla fark etti. Bu teller birbirine bağlı kaldıkları sürece devamlı elektrik akımı veren bu sistem ile bugün ”Volta pili ve bataryası” adını verdiğimiz büyük buluş ortaya çıkmış oldu. Profesör Volta’nın bu keşfi elektrik alanında pek önemli bir merhale teşkil etti. Ve o tarihten itibaren elektrik gerilimi, bu büyük İtalyan mucidinin adına izafeten ”Volt” diye anılmaya başladı. Bugün de aynı isim kullanılmakta ve Volta’nın adı yaşamaktadır. Ünlü İngiliz bilgini Humphry Davy, elektrik konusunda o güne dek elde edilen bilgilerin ışığı altında çalışırken ”Volta pili”nin aracılığı ile elektrik kuvvetinden ışık meydana getirmeyi başardı. Humphry Davy’nin, bataryanın iki ucuna yerleştirdiği kömür çubuklar karşılıklı geldiği anda göz kamaştıran bir parlaklık içinde ışık vermeye başlamıştı. Böylelikle insanlık, elektrik akımı ve kuvveti aracılığı ile aydınlanmak imkanına da sahip olmuştu. Ve Davy’nin 1802 yılındaki bu fevkalade buluşu ile ihtiyar dünya da bir devrin kapısı açılmıştı.