İlk buhar makinesi icadına kadar insanoğlu, sert bir çelik parçasını sürtüp bundan çıkan kıvılcımlarla kuru bir kav parçasını tutuşturmak suretiyle alev elde edebilirdi. Ancak, bu hiç de pratik bir sistem değildi. Belirli bazı ağaçların kabuğu üzerindeki yosunlardan yapılan kav, en ufak bir rutubetlenme de ateş almaz hale gelir, alevi temin edebilmek de başlı başına bir mesele olurdu. İnsanlığın, pişireceği yemekten yakacağı ışığa kadar ateşe ihtiyaç vardı. Bunu temin edebilmek için de kolaylıkla alev elde edebilmesi gerekiyordu. İlim dünyasında, kimya alanında elde edilen üstüste başarılar, bir ”alev” arayan insanoğluna ışık tuttu. Kimya dünyasının tanıdığı fosfor ile kükürtü bir araya getiren Jones adında bir İngiliz parlayıcı bir madde elde etti. Bu madde sert bir cisme sürtüldüğü zaman büyük br gürültü çıkararak parlıyordu. rMr. Jones buluş dehasını burada gösterdi, kürdan gibi tahta parçaları kesip elde ettiği bu kimyasal maddeye batırdı ve sonra bunu kurumaya bıraktı. Fosfor ile kükürt karışımı kırmızı renkli madde tahta çöplerin üzerinde çabucak donuvermişti. Mr. Jones, çöplerin ucundaki bu minicik kırmızı topuzu sert cisme sürttü. Hafif bir gürültü ile fışkıran kıvılcımlar bir anda o mini mini tahta parçasını tutuşturuvermişti.
Böylelikle insan zekası tarihin en önemli bir buluşunu ortaya çıkarmıştı. Artık ateş yakmak için gerekli alevi elde etmek bir problem olmaktan çıkıvermişti. ”Kibrit” adı verilen kırmızı başlı bu ufacık tahta çöpler yaşantısının en önemli bir ihtiyacına cevap veriyordu. Mr. Jones’un buluşu olan kibrit 1832 yılında piyasaya çıktığı andan itibaren pek büyük bir ilgi ve rağbet gördü. Jones’in ortaya çıkardığı, Kammerer’in daha tekamül ettirdiği kibrit bir anda bütün Avrupayı, hatta dünyayı kaplayıverdi. Kibrit harika bir buluş olmasına rağmen bir takım mahzurları da vardı. Birincisi, fosfor zehirli bir madde idi; özellikle çocuklar bu ufacık çöplerin ucundaki o mini mini kırmızı topuzcukları şeker zannıyla ağızlarına sokuyorlar ve bu da zehirlenmelere yol açıyordu. Sonra sürtünme sırasında etrafa sıçrayan küçük alev parçacıkları yangına sebebiyet veriyordu. Hatta farelerin raftan düşürdüğü kibritlerin yere çarpmasıyla parlayıp yangın çıkardıklarına dahi rastlanıyordu. Nihayet 1848 yılında İsveçli Linström, bu işin fosfor yerine potasyum klorat ve antimon sülfür ile de görülebileceğini ispatladı. İsveç’te kurduğu büyük bir fabrikada bu emniyetli kibritleri imal etmeye başladı. Bu kibritler dünyayı kapladı ve bütün dünya üzerindeki saltanatını da devam ettirmektedir.