Tekerlekli kara ulaşım aracı

1886 yılında Almanya sokaklarında büyük bir gürültü çıkararak dolaşmakta olan motor takılmış atsız arabaları gören halk kaçacak delik aramış ve bu garip makineyi ortaya çıkaranlar için ileri geri söylenmeye başlamıştı. Bu ne ilkel bir insan topluluğunun davranışı, ne de muhafazakar bir çevrenin gösterdiği aşırı hassasiyetti. Atsız yürüyen bir araba ”şeytan icadı” gözüyle görülmeyebilirdi. Fakat çıkardığı o korkunç gürültü, her an için patlamaya hazır büyük bir bomba intibası veriyordu etrafa. Bu konuda ilk fikir, büyük bilgin Newton’un zihninde belirdiği zaman takvimler 1650 yılını gösteriyordu. Newton, buhar gücü ile hareket edecek dört tekerlekli bir arabanın planlarını çizmişti, fakat bu kağıt üzerinde kalmıştı. Aradan doksan uzun yıl geçtikten sonra Fransız mühendisi Cugnot, buhar gücü ile çalışan iki silindirli ve üç tekerlekli ilk ”şeytan arabası” nı meydana getirmeyi başardı. Mucidi tarafından ”Fardier” adı verilen bu araba bugünkü otomobillerin ağababası sayılır. Mühendis Cugnot, ünlü bilgin Papin’in bulduğu ”Buhar Tenceresi”ni esas alarak yürümüş ve buhar gücünün itici bir rol oynayabileceğini kestirerek iki silindirli bir buhar makinesi yapıp bunu üç tekerlekli bir arabanın önüne oturarak ”Fardier”i meydana getirmişti. Buharın basıncı ile harekete geçen silindir, tekerleklerin bağlı bulunduğu bir dişliyi harekete geçiriyor ve bu sayede tekerlekler dönebiliyordu. Ancak ne var ki, Cugnot’un büyük bir emek sarf etmekle meydana getirdiği ”Fardier” isimli araba en fazla on beş dakika gittikten sonra istimi bitip yolda kalıyordu.

Gidiş hızı ise saatte 10 kilometreyi zor buluyordu. Öte yandan ”Buhar makinesi” mucidi olan James Watt’ın da bu yolda bir projesi vardı ve bu projeyi tatbik safhasına koyabilme şerefi, öğrencisi Murdock’a ait olmuştu. Ancak Murdock’un, hocası tarafından 1784 yılında çizilen projeden yaptığı, arabadan ziyade lokomotifi andıran bir vasıta olmuştu. Petrolün günlük hayata karışmasıyla bu güçten faydalanmayı düşünen Fransız mühendisi Lenoir, 1862 yılında ilk benzin motorunu ortaya koymuştu. 1875 yılında Avusturyalı mühendis Marcus, Fransız meslektaşı Lenoir tarafından bulunan bu motoru dört tekerlekli bir arabaya takmayı ve bunun verdiği güçle yürütmeyi başardı. Ne çare ki Marcus’un bu büyük buluşu ”Valsler diyarı’nın sanayicileri tarafından benimsenip kabul edilemedi. Bu nedenle Marcus, kendisine büyük bir servet kazandıracak ve adını ölümsüzleştirecek bir şereften mahrum kaldı. Aradan on yıl geçmeden iki ünlü Alman mühendisi Daimler ile Benz, bu konu üzerindeki çalışmalarını birbirleri peşi sıra değerlendirmeyi başardılar. Daimler, 1885 yılında bir bisiklet dört zamanlı bir motor takarak dünyanın ilk motosikletini ortaya çıkardı. Aynı yıl (1886), bir diğer Alman mühendisi olan Benz de Mannheim sokaklarına yine motor gücü ile çalışan üç tekerlekli arabayı salmıştı. Her ne kadar bu vasıtaları geliştiren Daimler oldu ise de, bunları seri halinde imal edip piyasaya ilk sürmek şerefi Benz’e ait oldu ve dünyada ilk otomobilleri o sattı. 

Fransız iş adamları Almanlar’dan daha açık göz davrandılar ve daha ileri görüşlü çıktılar. 1891 yılında Alman mühendisi Daimler’den bu arabaların imal hakkını satın aldılar ve seri halinde imalata başladılar. Karl Benz ise buluşunu memleketine sakladı ve Almanya’da ilk arabalar onun adı ve patenti altında imal edildi. 1892 yılında Fransızlar kendi imalatları olan ilk otomobilleri, patentin sahibi bulunan Peugeot’nun ismi altında piyasaya sürdüler. 1900 yılında ise Amerika’da Henry Ford adında bir mühendis ortaya çıktı. Çizdiği planlar dahilinde çok kullanışlı ve son derece ucuza imal edilen otomobiller yapmayı başardı. Bu genç mühendisin adı altında piyasaya çıkan ”Ford” otomobilleri pek kısa bir zamanda yalnız Amerikayı sarmakla kalmayıp bütün Avrupa’ya da atladı. Günden güne genişlettiği fabrikasıyla kısa zamanda milyonlarca araba yapıp piyasaya süren Henry Ford ”Otomobil Kralı” unvanını kazandı. 

Cevap: Otomobil

Diğer Sorular ve Cevaplar

Related posts