Belki de İslamiyetin şarabı haram saymasının etkisi altında kalan ceddimiz üzüm suyunu imbikten süzme ve ona başka bir şekil verme ihtiyacını duymuştu. Bu belki de bir bakıma ”harama hile katma” idi. Bu yüzden kuru üzümü tercik eden Türkler bunu iyice ezdikten sonra karıştırıp mayalanmaya bırakmışlar, sonra da imbikten geçirerek bugün ”soma” adını verdiğimiz ilk sıvı maddeyi elde etmişlerdi. Bu arada kokuyu da gidermek için çok kuvvetli bir koku saçma hassasına sahip bulunan anasonu karıştırmışlardı. Üzüm suyunun anason kokusunu iyice almasını sağlamak üzere bir süre bekletmişler, sonra da ikince kez imbikten geçirerek anasonun tortusu ile diğer yabancı maddelerden ayırmışlardı. Elde edilen sıvı imbikten damla damla aktığı için bunu bir alın terine benzeten Türkler, elde ettikleri bu içkiye ”alın teri” anlamına gelen ”arak” adını vermişlerdi. Ancak bu ”arak” kelimesi ve ”arakı içme” keyfiyeti zamanla halkın dilinde ”rakı” halini almış, böylece Türk’ün özelliği olan bu içki ile yeni isim ortaya çıkıvermişti. Fakat bunca gayrete rağmen ”rakı”nın da İslam dininin haram saydığı ”mey” fasilesinden bulunduğu bir gerçekti. Fakat bu imbikten geçirilmiş anasonlu üzüm suyu öylesine tutunmuştu ki, İslam dininin kesin yasağına rağmen, başta padişahlar olmak üzere büyük bir halk kitlesi bu içkinin tiryakisi haline gelmiş, bu konuda nice yasaklara rağmen rakı halkın gözündeki önem ve değerinden hiçbir şey kaybetmemişti.
Türkler bu içkiyi yalnız üzümden yapmakla yetinmemişler, incir ve erikten de aynı sistemle rakı elde etmişlerdi. Güney Anadolu’da kavun, hatta muzdan rakı yapılırken Orta Anadolu’da da dut aynı işi görmüştü. Ancak bunların hiçbiri kuru üzümden yapılan rakının yerini tutmamıştı. Halkın rakıya karşı gösterdiği rağbetin günden güne artması karşısında, bunun devlete gelir getiren bir madde haline getirilmesi yolunda ilk karar, 1839 yılında alınmış ve devletçe rakıya vergi konulmuştu. Meşrutiyetin ilanını müteakip özel teşebbüsün gelişmesiyle, rakı yapımında bir endüstriye doğru ilk adım atılmış, buna paralel olarak rakı sarfiyatı daha büyük bir artış kaydetmişti. Bu arada rakıdan alınan vergi ile Düyunu Umumiye İdaresi yüksek gelir sağlamıştı. 1920 yılında rakı imali Büyük Millet Meclisi Hükumetince yasaklanmış ve bu yasak Cumhuriyetin ilanından sonra 1924 yılına kadar devam etmişti. Türkiye Cumhuriyeti Hükumeti 1924 yılında rakı imaline izin verirken bunu İnhisara (Tekel)e bağlamış ve bu sayede devlet bütçesine pek büyük bir gelir sağlamıştı. Rakı, bugün de Türk’ün özel bir içkisi olarak dünya çapında ün yapmış bulunmaktadır. Rakı fiyatlarına yapılan bir zam sırasında ”İçenin parasından, içmeyenlerin sıhhatinden kazanacağız” sözüyle bir Başbakan tarafından politikanın içine kadar sokulan ve bir şairin: ”Bir de rakı şişesinde balık olmasın” mısralarıyla edebiyatımıza kadar giren rakı, Türkün yaşantısında ayrı bir öneme sahip olmuştur.
