Mors alfabesiyle haberleşmeyi sağlayan bir iletişim düzeneği

Beylerbeyi Sarayında bir fevkaladelik vardı o gün.. Sarayın alışılagelmiş o sakin havası yerini, telaşlı ve heyecanlı bir havaya terk etmişti. Salonlar, koridorlar ve merdivenlerde bir takım yabancı kişiler ellerinde tel bobinleri olduğu halde dolaşıyor; bunları yerlere seriyor ve odalardan, salonlardan, koridorlardan geçiyorlardı. Bütün saray halkı, büyük bir ilgi ve merak içinde onların bu hareketlerini seyretmekteydi. Devrin padişahı Abdülmecit de, herkes gibi merak ve heyecan içindeydi. İnsanların çok uzak mesafeden birbirleri ile temas ve haberleşmesini sağlayacağı söylenen bir aletin tecrübesi yapılacaktı o gün. Amerikalı bir ressamın bulduğu bu aletin değerini ne ana vatanında, ne de Avrupa’da anlayacak kimse çıkmamıştı. Çaresizlik içindeki mucit, şansını bir kez de Doğu’da denemek istemiş ve bu sebeple kalkıp İstanbul’a kadar gelmişti. Her şeyin hazır olduğu söylendiği zaman Sultan Abdülmecit’e ”Emrettiklerinizi yazalım” denilmişti. Padişah büyük bir heyecan içindeydi ve oracıkta aklına gelen iki cümleyi söyledi: ”Fransız gemisi geldi mi, Avrupa’dan ne haberler var?..”

Padişahın bu sözleri derhal verici cihazdan sarayın hayli uzaktaki odasına kurulmuş bulunan alıcı cihaza geçirildi. Orada zaptedilen kelimeler bir kağıda yazılıp Padişahın bulunduğu ve verici cihazın yerleştirilmiş olduğu salona gönderildi. Heyecan içindeki bir bekleyişten sonra getirilen kağıt Sultan Abdülmecid’e sunulduğu zaman Padişah hayretler içinde kalmış ve hayranlığını gizlemeyerek gayriihtiyari ”Maşallah .. Maşallah!..” diye söylenmişti. Padişah, hayran kaldığı bu harika aletin ak sakallı mucidini bir liyakat madalyası ve ihtira beratı ile taltif etmişti. Mr. Morse, vakıa mühendis değildi ama, elektrik akımının mıknatıs meydana getirdiğini anlamıştı. At nalı biçiminde bir demirin üzerine teller saran Mr. Morse, sonra bu tellerden elektrik akımı geçirdi ve demir parçasını mıknatısladı. Sona bu demir parçasını bir tahtanın üzerine koydu. Bu tahtanın üzerine, mıknatıs ile temas temin edecek şekilde bir teneke parçası çaktı. Tellere elektrik akımı verince, mıknatıslanan demir teneke parçasını kendine doğru çekti, akımı kesince demir tenekeyi bıraktı. Sonra bu tenekeye bir de ufak kurşun kalem ilave etti. Kalem, hemen karşısına konulan kağıda, akımın uzunluk ve kısalığına göre nokta ve çizgiler çizmeye başladı.

Samuel Morse bundan sonra oturup nokta ve çizgilerden ibaret bir alfabe düzenledi. Bir nokta, bir çizgi (A) harfini, bir çizgi üç nokta (B) yi, bir çizgi bir nokta, bir çizgi bir nokta (C) harfini gösterecekti. Alfabedeki bütün harflere göre bu şekilde bir garip alfabe hazırlanmıştı. Bu alfabe esasına göre mıknatısa akım verip kesmeye başladı. Vericinin üzerindeki kurşun kalem çizgi ve noktalardan ibaret bu harfleri aynen tespit etmeye başlamıştı. Amerikalı ressam Samuel Morse, bu icadını kabul ettirmek için tam yedi uzun yıl uğraştı. Bıkmadan, usanmadan, kapı kapı dolaştı. Amerika’dan ümidini kesince kalkıp Avrupa’ya geldi. Orada da uğramadığı ülke kalmadı. Kimse, ama hiç kimse onun bu mükemmel buluşu karşısında ilgi göstermeye yanaşmıyordu. Samuel Morse, en sonunda kalkıp Türkiye’ye geldi. Burada sıcak bir çevre ve bu konu ile bizzat ilgilenen bir hükümdar bulmuştu. Beylerbeyi Sarayında bizzat padişahın huzurunda yaptığı denemeden sonra aldığı madalya ve berat ile birlikte şansının kapıları da ardına kadar açıldı ve Fransızlar bu işi benimseyiverdiler. Samuel Morse, 1844 yılında Avrupa’da ilk telgraf hattını kurdu, açtı ve çalıştırdı. Elde edilen sonuç, akıllara durgunluk verecek mükemmeliyetteydi. 

Cevap: Telgraf

Diğer Sorular ve Cevaplar

Related posts