Hipnoz, Yunanca uyumak anlamına gelmektedir. Fakat hipnoz tam anlamı ile uyku hali değil, uyku ile uyanıklık arasında olup, telkin almayı kolaylaştıran bir ruh halidir. Bilinçli olarak yapılan bir hipnoz sırasında, birey terapistin söylediği her şeyi duyar ve kendi düşüncelerinin de farkındadır. Hipnoz halinden çıktıktan sonrada her şeyi hatırlar. Hipnoz zihnin doğal durumudur. Bilinçli zihnin bir nevi devre dışı bırakılmasını sağlamak, bilinçaltına telkinler yerleştirmektir. Kişi hipnoz esnasında gerçeklerin farkında olmasına rağmen zihinsel ve fiziksel olarak rahatlar. Adeta rüya görüyormuş gibi hisseder. Bir yandan gerçeğin içinde diğer yandan gerçeklerin dışında gibidir.
Geçmişte insanlar hipnoz ve benzeri yöntemleri bilmeden kullanmışlardır. Hipnozun ilk olarak kullanılmaya başlandığını gösteren belgelere Yunanlılarda rastlanmaktadır. M.Ö. 1400-1300 yıllarından kalma dua taşlarında telkin ile ilgili bilgilere rastlanmıştır. Eskiden yunanlılar gerginliklerin giderilmesi için hipnozu kullanmışlardır. Eski Galyalılar ise hipnoza sihirli uyku adını vermişler ve siğili olan kişileri tedavi etmek için kullanmışlardır. Uzakdoğu dinlerinde de bilinen hipnoz yöntemi çok eski dönemlerden beri kullanılmakta idi. 1760 yılından sonra ise Avrupa’da Franz Anton Mesmer tarafından gösteri şeklinde halka tanıtılmaya başlanmıştır. Mesmer hipnoza “hayvan manyetizması” adını vermiş ve tüm hastalıkların nedeni olarak da hayvan manyetizmasının bozulmasını göstermiş, hastalıkların bundan dolayı ortaya çıktığını söylemiştir. O yıllarda Mesmer bu yöntemi birçok hastasında kullanmış ve çarpıcı gelişmeler elde etmiştir. Fakat bilim adamları hipnozu bir şarlatanlık olarak görmüşler ve Mesmer’i ciddiye almamışlardır. İngiliz Doktor James Braid 19. Yüzyılda bu konuyu ele almış ve ilk olarak hipnoz kelimesini kullanmıştır. Braid birçok ameliyatında hipnozu kullanmıştır. Braid’in bu çalışmalarının ardından Liebeault, sabit bakış metodun üzerine söz ile telkini de katmıştır. Telkin ile hipnoz ayrımını da Pierre Janet yapmıştır. Janet ile aynı görüşü paylaşan Sigmund Freud, hipnozu psikanaliz açısından ele almıştır. Freud hipnozu hastalıkların tedavisinde kullanılması gereken bir metot olarak benimsemiştir. Nevrozlu hastalarda olumsuz sonuçlar alması üzerine bu metodu bırakmış ve “serbest çağrışım” metodunu kullanmaya başlamıştır. 1955 yılında İngiliz Tıp Birliği, 1958 yılında da Amerikan Tıp Birliği hipnozun, tıpta kullanılabilecek bir yöntem olduğunu kabul etmiştir.
Hipnoz alternatif tıp çalışmaları arasında yerini almıştır. Zayıflamak isteyenler, fobileri olanlar, öğrenme eksikliği olanlar, sigarayı bırakmak isteyenler, cinsel problemleri olanlar, özgüven eksikliği olanlar, altını ıslatanlar, astımlılar, doğum ağrılarının giderilmesini isteyenler, uykusuzluk, sinirlilik gibi sorunları olan kişiler, duygusal sorunları bulunanlar gibi birçok hastanın sorunlarının çözülmesini sağlayan hipnoz yöntemleri uygulanmaktadır. Bilinçli bir zihin hipnozun etkisi altına girdiğinde, düşüncelerin artan etkileri direkt olarak bilinçaltına ulaşır ve harekete geçer. Çünkü geçmişte yaşanan olaylar ya da deneyimler yani tüm anılar bilinçaltında gizlidir. Bilinçaltı aslında gerçeğin farkındadır. Fakat mantık yürütememesi nedeni ile gerçek ile gerçek olmayanı ayırt edemez. İçgüdüsel olarak gerçeğe doğru yönelir. Örneğin bir sel felaketi yaşadınız. Bu olay esnasında korku, heyecan ve duygular çok yoğundur. Tekrar aynı felaketi yaşayacakmışsınız gibi aynı korku ve heyecan bilinçaltına yerleşir. Bu durum uykusuzluk ve korku durumlarını ortaya çıkarır. Kalp ritminde bozukluklara neden olabilir. Bu örnekten de anlaşıldığı gibi sadece zihinsel olarak duygularınız değil fiziksel olarak bedeniniz de etkilenir. Bu değişimler bilinçli olarak ortaya çıkmaz. Genellikle beklenmedik bir zamanda ve bir anda belirir. İşte bu durumda yapılan hipnoz ile telkin yoluna gidilir ve kişinin rahatlaması sağlanır.
Hipnoz yapılacak kişi bir iskemleye oturtulur. Hipnozu yapacak olan kişi ışık, bir obje, bakış ya da telkin yolu ile karşısındakini hipnotize etmeye başlar. Hipnotize olmaya başlayan kişi kendisinde bir ağırlık hisseder. Hafif bir gevşeme ve sersemlik hali görülür. Gözler kapandığı halde gözlerde titremeler görülür. Zihinsel faaliyetlerde zayıflama, kol ve bacaklarda ağırlaşma olur. Bu durum kişinin iradesini kırar ve hareketsizlik ve uyuşukluk hali belirir. Etraf yavaş yavaş silinir ve dış dünya ile olan ilişki kesilir. Hipnoz olan kişi hipnozitörün sesine şartlanır. Bu durumda hipnozitör hipnoz edilen kişinin iradesine yön vermeye başlar. Kişi bu durumda çevresinde olan gürültülerin hiçbirini duymaz. Uyuşukluk tüm vücuda yayılmıştır. Burada önemli olan kişinin hipnozitöre inanmış olmasıdır, bu şarttır. 5-6 yaşından küçük olan çocukların ve 70 yaşını aşmış olan kişilerin hipnozu zordur. Yine zihinsel rahatsızlığı olan, zekâ seviyesi düşük olan kişiler, bunamış olanlar, hipnotize olmak istemeyenler, korkan ve oto kontrolü bırakmak istemeyen kişiler hipnoz olamazlar. Zeki ve hayal gücü geniş olan kişiler kolaylıkla hipnoz olabilirler. Özellikle askerler, aydınlar, disipline alışkın kişiler, sporcular kolaylıkla hipnoz edilebilirler.
Birçok ülkede hipnoz, alternatif tıp olarak kabul edilmiş olup, gösteri amaçlı sahne hipnozu yasaklanmıştır. Hipnozu sadece tedavi amaçlı olarak, hipnoz ve hipnoterapi eğitimi almış olan hekimler, diş hekimleri ve klinik psikologlar yapabilir. Hipnoz etmek çok kolay bir uygulama olmasına rağmen, hipnoz aracılığı ile hastalıkların tedavisini yapmak, hipnoz bilgisinin yanında söz konusu olan hastalıkların tedavileri hakkındaki mesleki bilgileri de bilmeyi ve bu konuda yetkili olmayı gerektirir. Bu yüzden hekimler, aldıkları hipnoterapi eğitimini kendi uzmanlık alanlarında uygulamalıdırlar. Her uzman hipnoterapiyi kendi uzmanlık alanında uyguladığı takdirde başarılı olacaktır. Birçok ülkede, hekim olmadıkları halde psikolojik sorunlarda hipnoterapi yapma yetkisi, ruhsal sorunlar ve hastalıklar konusunda lisansüstü eğitim almış olan klinik psikologlarına da verilmiştir. Fakat ülkemizde psikologlara bu hak verilmemiştir.
