Anadolu beyliklerinde donanma askeri

Azaplar veya deliler Anadolu beyliklerinde, donanma hizmetinde kullanılan asker olarak biliniyor. Osmanlı teşkilatında hafif yaya asker olarak geçen deliler ordunun en ön safında düşmanı ürküten kıyafetleri ve korkusuzca saldırmaları ile tanınıyor. Azap kelimesi Arapça kökenli olup evli olmayan, bekar erkek anlamına geliyor Azapların evlenmeleri yasaktı. Azap sınıfındaki askerler genellikle savaşlarda zırh giymezlerdi. Düşmanı endişeye sevk eden giyimleri ve güçlü elleriyle düşmanı yere serdikleri söylenir. İlk azab teşkilatını, Aydınoğlu Umur Bey İzmir’de kurdu. Umur Bey, Latinlerle yaptığı çarpışmalarda, azab denilen donanma askerlerinden çok faydalandı. Osmanlılarda ise, henüz Yeniçeri Ocağı kurulmadan önce, azab teşkilatı mevcuttu. Azablar, Anadolu’dan toplanmış dinç ve kuvvetli Türk gençlerinden meydana geliyordu. Bunlar; yaya, kale ve donanma azabları olmak üzere üç sınıftı. Osmanlı ordusu geniş birliklere sahip bir orduydu. Bir çok asker farklı görevlerde orduya hizmet veriyordu ve hepsinin ait olduğu bir ad vardı. Bunlardan biri de Azap askerleridir. Hafif piyade olarak kullanılan azap askerleri osmanlı askeri teşkilatında bir askeri kuruluş olarak kayıtlarda yer alıyor.

Kesin bir kökeni bilinmemekle beraber 14. yüzyıllarda doğduğu söyleniyor. İlk olarak azaplar, yaya azapları ve deniz azapları diye ikiye ayrılırlardı. Fakat daha sonraları ihtiyaç gereği kale azapları ortaya çıktı ve bunlar kalelerde dururlardı, savaşta en önde savaşırlardı. İlk olarak Aydınoğullan Beyliği’nde görülmüştür. Yaya azapları tüfeğin alınmasına kadar bir çok görevde bulunurlar. Azaplar her evden gençleri çağırmak süretiyle seçilirlerdi. Bunlar dinç, kuvvetli bekar erkeklerdir. 20-30 evden seçilirler. Maaşlar ailelerine ödenir ve savaş boyunca asla vergi ödemezlerdi. Başlarına kırmızı börk giyerler. Deniz azapları başında bulunanlara reis denilir ve bunlar yükselince kadırga reisi “kaptan” olurlardı. Gemilerde bulunanlara “Azaban-ı donanma”, tersanede olanlara “Azaban-ı tersane” denilirdi. Burada bir kışlaları mevcuttu. Şimdi buraya Azapkapı deniliyor. Kale ve deniz azaplarının varlığı II. Mahmut dönemine kadar sürdü. ok, yay, pala, kakan gibi silahlar kullanırlardı. Kalelerde azaban-ı evvel, azaban-ı sani ve salil gibi bölümlere ayrılmışlardı. Ayrıca, hudut kalelerinde yaya azablarından teşkil olunan bir azab birliği görev yapardı. Kale içinde oturan bu askerlerin bir kısmı ulufeli (maaşlı), bir kısmı timarlıydı ve her kalede belli bir değişmez sayıda idiler. Ulufeli azab layık görülürse, timarlı olurdu. Azab teşkilatı, Sultan İkinci Mahmud Han döneminde kaldırıldı.     

Cevap: Azap

Diğer Sorular ve Cevaplar

Related posts