Anemas Zindanları, Tekfur Sarayı olarak da bilinen Blakhernai Saray kompleksinin bir parçasıdır. Roma döneminden İstanbul’da kalan tek yer altı zindanı olmasının yanı sıra; yer altı tünelleri, labirentvari sarnıçları ve son derece dar işkence odaları ile istisnai bir özelliğe sahiptir. 40 odalar adı verilen işkence çukurları, mahkumların ölene dek içlerinden çıkamayacakları kadar dar ve derin çukurlardı. Yüksek ihtimalle konuşturulmak istenen ya da çok ağır suçlar işleyen mahkumların kapatıldığı alanlardı buralar. Bazı kaynaklara göre Komnenos ve Paleologos hanedanlarından imparatorlar ve prensler dahi kapatılmıştı buraya. Anemas Zindanı’nın ismini, Arap asıllı Romalı bir asker olan Mikhael Anemas’tan aldığı iddia edilir. Anlatılanlara göre Roma İmparatoru Aleksios’a suikast hazırlıkları yaparken yakalanır ve burada ağır işkenceler görür. Hatta gözlerine mil çekilip kör edilmesine, imparatorun kızı Prenses Anna mani olmuştu diye romantik bir de rivayet vardır.
Konstantinopolis 1453 yılında düşüp Osmanlılar tarafından fethedildiğinde Anemas Zindanları, hemen hemen tüm Roma eserleri gibi bakımsız bir haldeydi. Mahzenler, kuleler, sarnıçlar, odalar ve tüneller; Latin istilasından beri harap bir haldeydi. Zaten Tekfur Sarayı da pek iyi durumda değildi. Fetih sonrası Osmanlı Devleti’nin burayı hangi amaçla kullandığı tam olarak bilinmiyor. Yalnız, biraz daha Eğrikapı’ya yakın bir yere, zindanın kalıntılarının çevresine, Kazasker İvaz Efendi (Manav İvaz Ağa) tarafından bir cami yaptırıldığını biliyoruz. İvaz Efendi Cami’sinin yapım yılı 1585’dir. Mimarı ise o yüzyılın büyük dehası Koca Sinan’dır.