Atom adını ilk kez ortaya çıkaranlar eski Yunan filozofları olmuştu. Filozoflar, cisimlerin Atom adını verdikleri maddelerden meydana geldiğini ileri sürmüşlerdi. Ancak felsefe ile fizik birbirine pek zıd mefhumlar olduğu cihetle ilim adamları Yunanlı filozofların bu görüşlerine değer verip üzerinde dahi durmayı abes saydılar. Yüzler ve yüzlerce yıl bu konuya itibar edilmedi bile. Atom adının tekrar ortaya çıkması için ondokuzuncu yüzyılın başlarına kadar beklemek gerekti. İngiliz ilim adamı Dalton, 1803 yılında bilim dalından ilk atom teorisini ortaya attı. Dalton bu teorisinde diyordu ki : ”Bütün cisimler atom denilen zerreciklerden meydana gelmiştir. Aynı cisimlerin atomları birbirine benzer. Atomların birleşmesinden de moleküller meydana gelir”. ”Dalton bu teorisiyle bir takım gerçekleri ortaya koyarken bir cismin fizikçe parçalanabilen ufak parçası moleküldür, atomlar ise parçalanamaz” demişti. Ve bütün ilim dünyası da onun bu teorisine iştirak etti atomun parçalanamıyacağına inandı.
Yahudi asıllı bir Alman bilgini olan Albert Einstein, 1905 yılında atom konusunda yeni bir takım teoriler ortaya atarak dikkatleri üzerinde topladı. Einstein, atomdan bir enerji kaynağı olarak istifade edilebileceği tezini savunuyordu. 1919 yılında İngiliz bilgini Ernest Rutherford, Einstein’in bu nazariyelerinin ışığı altında Dalton’un teorisine yeni katkılarda bulundu : ”Atomlar bir çekirdek ve bu çekirdeğin etrafında dönen elektronlardan meydana gelmektedir. Bunlar birleşerek molekülleri meydana getirirler. Atom parçalanamaz bir şey değildir; parçalanabilir ve müthiş sağlayabilir”. Ancak ne var ki, bu sadece bir teoriden ibaret kaldı. Rutherford’un parçalanabilir dediği atomu parçalamak kolay olmuyordu. Almanya’da Naziler’in Museviler’e karşı giriştikleri temizleme hareketleri sırasında anavatanını terkederek Amerika’ya giden ünlü bilim adamı Albert Einstein, bu konudaki çalışmalarına Amerika vatandaşı olarak orada devam etti. Bilginler atomun parçalanabileceği konusunda fikir birliğine varmışlardı en sonunda. 1939 yılında iki Alman ilim adamı Dr. Hahn ile Dr. Bohr bu teoriyi bir kez daha ileri sürerlerken aynı yılın içinde Amerika’da Einstein ile Wheeler, İtalya’da da Ferni çeşitli yollardan atom parçalanabileceği tezini ispatladılar.
1939, bu bakımdan insanlık için pek önemli bir yıl olmuştu fakat gelgelelim yine aynı yılın içinde İkinci Dünya Savaşının başlamasıyla atom fiziği üzerindeki bu çalışmalar da duraklama devresine girdi. İnsanlığa hizmet yolunda kullanılması düşünülen Atom harp yıllarının o karanlık ve kanlı günlerinde hüviyetini değiştirmişti. Nihayet 1945 yılında insanlık atom parçalamaya başardı. Bu konuda en güçlü görülen uranyum madeni ile bu başarıya ulaşılmıştı. Ancak ne çare ki bu atom insanlığa hizmet yolunda değil de insanlığa karşı kullanıldı ilk kez. Amerikan uçakları tarafından 1945 yılında Hiroşima ve Nagazaki adlarındaki iki Japon şehrine atılan atom bombası bu iki şehri haritadan silerken yüzbinlerce kişinin ölümüne ve yüzbinlerce kişinin de sakat kalmalarına sebep oldu.
Hiroşima ve Nagazaki şehirlerini haritadan silen bu atom bombardımanından sonra Japonya’nın kayıtsız şartsız teslim oluşu ile İkinci Dünya Savaşı resmen ve fiilen sona erdi. Atom parçalanmasının ne kadar büyük bir güç meydana getirdiğini bütün dünya bu iki misal ile gayet iyi görmüş ve anlamıştı. Yine bir Amerikalı ilim adamı olan Ferni, Hiroşima ve Nagazaki’deki bu korkunç infilaklardan önce bu enerjiyi depo edip, bir patlamaya sebebiyet vermeyecek şekilde yavaş yavaş serbest bırakacak bir esas üzerinde çalışmaktaydı. Atom bombalarının o müthiş etkisi ve insanlık üzerinde uyandırdığı büyük dehşetten sonra çalışmalarına devam eden Ferni bu cihazı gerçekleştirdi. Ferni’nin Atom Pili adını verdiği bu cihaz da, bölünen atomlar birbirinden büyük bir hızla ayrılıyor ve etraflarındaki başka atomlara çarparak bu sürtünmeden büyük bir enerji meydana getiriyordu. Atom Pili ile insanlığın istifadesi için yeni yeni buluşlar ortaya çıktı. 1955 yılının başında bu Atom pili ilk kez bir denizaltı gemisine konuldu. Nautilius adını taşıyan bu denizaltı atom gücüyle çalışan ilk gemi olarak denize indirildi ve bu güçle dünya denizlerini dolaştı.